Değişim İsteği

Türk siyasi yaşamının ilk gizli oy kapalı tasnif usulü ile yapılan seçimi sonrası Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı Demokrat Parti'ye devretmişti. Cumhurbaşkanı İnönü, Çankaya'dan inip ana muhalefet lideri oluyordu. Seçimin üzerinden bir hafta geçtikten sonra oğlu Erdal İnönü'ye yazdığı mektubunda, seçim sonucunu sükunetle karşıladığını ve yenilginin haklı haksız bir çok sebebi olduğunu belirtiyordu. İnönü, yenilginin sebeplerinin başına ise ''milletlerin en tabî isteği, değişim isteği'' diyordu. Evet, değişim isteği. Uzun yıllar bir idare mekanizmasının yıpranması yahut bu idare mekanizmasına muhtelif vasıtalar ile bağlı kılınan bir kitlenin değişim arzusu.

            Dr. Devlet Bahçeli'nin Genel Başkanlık görevini üstlenişinden günümüze gelelim. 4 Nisan 1997 tarihinde Başbuğ Alparslan Türkeş'in vefatından sonra gergin bir kurultay süreci yaşanmış ve diğer adayların Devlet Bahçeli lehine çekilmesi ile MHP tarihinin ikinci genel başkanı olmuştu. 1999'da MHP iktidara yürüdü. DSP ve ANAP'la 57. Hükümet kuruldu. MHP'nin yer aldığı 57. Hükümetin belki cumhuriyet tarihinin en çok badirelerle boğuşan hükümeti olduğunu tarih kaleme alacaktır. Deprem felaketleri, yolsuzluklar, bankalar üzerinden patlayan ekonomik kriz, AB uyum yasaları tartışmaları derken öne alınarak 2002'de yapılan seçimlerde hükümet ortaklarının üçü de barajın altında kaldı. MHP'nin oyları 1995'e geriledi ve %8'de durdu. 2007'de MHP tekrar parlamentoya döndü. 2011'de MHP'nin baraj altında kalması için uğraş veren güç merkezlerine rağmen barajın altında inmedi. 2015'te ise malumunuz üzerine Haziran-Kasım seçimleri sonrasında değişim isteğinin yankıları tabanda ciddi yükselmeye başladı.

            Bu yazı, Dr. Devlet Bahçeli'nin geride bıraktığı icraatları hatırlatmak maksadıyla kaleme alınmadı. Kurultaya gidilirken genel başkanlığa adaylığı açıklayan isimlere yönelik bir tetkik amacı da gütmüyor. Vurgulamak istediğimiz husus, bu değişim isteklerine karşı ''hain'' söylemini geliştirenlerin düşmanca tavırlarına ve genel kurul sonunda mutlak bir değişimi öngörenlerin mevcut genel başkana sin-kaflı hitap etmelerine değinmeyeceğiz. İdareyi, adayları tenkit de etmeyeceğiz. Bu yazımızda uzun yıllar genel başkanlık vazifesini üstlenen kişilerin nasıl veda ettiklerini yahut veda edemediklerini hatırlatacağız. Herhangi bir ilinti yada benzerlik kurulmamasını istirham ederken cumhuriyet tarihinin koridorlarındaki yolculuğumuza başlıyoruz.  Şimdi, koltuğuna yaslanıp tabletten, telefondan yahut bilgisayardan Gencay'ı okuyanlar, bu iki kesimden birine dahil olanlar, haklılıklarından emin bir halde sayfayı değiştirmek isteyebilirler. Yazının devamını okumaya sebat edenler de ne diyeceğimizin merakı içinde önyargısını kalkık kaşlarla dışa vurabilirler. Sükunetli olunmasını istirham ederiz. Nitekim değişim artık mutlaktır ve siyaset ahlakının ekseninde olmalıdır.

            Bugün değişim seslerinin yükseldiği ve bu yazının kaleme alındığı sırada Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın da resmi açıklamasıyla dört genel başkan adayının belirdiği ortamda Sayın Bahçeli, 19 yıla yakındır genel başkanlığını sürdürüyor. Bu süre tarihe intikal eden liderlerle kıyaslanıldığında bazılarından uzun bazılarından kısa olduğu görülecektir. Ancak uzun süren ve tabanın arzu ettiği hedefleri kısmen tutturabilen -hatta bazen hedefleri yakalayamayan- liderler ''çekilsin artık'' sesleri ile karşılaşmışlardır.

            1972'de CHP'de genç isim Bülent Ecevit, yükselişe geçerken, 1950'den bu yana girilen -27 Mayıs sonrası yapılan 1961 seçimi hariç- tüm seçimlerde birinci olamayan İnönü'ye genel başkanlığı bıraksın kampanyası başlamıştı. İnönü 88 yaşında ve 34 yıldır genel başkandı. Kendisine yönelik bıraksın kampanyasına cevaben ''bir bakmışsınız akşam kriz (kalp krizi) ne genel başkan kalmış ne ihtilaf kalmış'' diyerek sitem etmişti. 1972 Mayıs'ında genel başkanlığı Ecevit'e bırakan İnönü ömründeki son bir yıla doğal senatör olarak girmişti.

             Tarihin cilvesi midir bilinmez 1972 yılında genel başkanlığı başlayan ve 1980 darbesi ile siyasi hayatı 7 yıl kesintiye uğrayan Bülent Ecevit, 2002 yılında Başbakan olarak yorgun bedeniyle girdiği son seçim öncesi kendi partisinden bıraksın kampanyasına maruz kaldı. Siyasi yasaklı olduğu dönemde eşinin kurduğu Demokratik Sol Parti'nin dümenine geçtikten sonra 1980 öncesine oranla sloganları hayli değişmişti. Ecevit, solda birleşme umutlarını tüketip, genel başkanlığından ayrıldıktan sonra sırt çevirdiği tarihi misyonu olan CHP yerine birleşmenin DSP çatısı altında olmasında diretmişti. 57. Hükümetin boğuştuğu sorunlar sırasında DSP bölündü ve İsmail Cem'in genel başkanlığında Yeni Türkiye Partisi kuruldu. DSP grubu ikiye ayrılırken bu bölünmenin baş sorumlusu olarak Hüsamettin Özkan kamuoyunun gündeminden düşmedi. Ecevit, önce mide ve bağırsak ardından da kaburgasındaki rahatsızlık nedeniyle uzun süre hastanede kalmış, taburcu olduktan sonra da Başbakanlık'ta değil evinde mesaiye başlamıştı. Yeter çekilsin sesleri arasında siyasi hayatına 3 Kasım 2002 seçimleri son verdi. %1.5 oyla sahne kapandı.  CHP'ye bakacak olursak üç defa ara vererek 1992'den 2010'a kadar partinin genel başkanlığını Deniz Baykal yürüttü. 2002 ve 2007 seçimlerinin sonuçlarına duyulan memnuniyetsizliğe rağmen kurultayları kazanan Baykal, özel yaşamını konu edinmesi gereken bir hallin nihayetinde başkanlıktan ayrıldı.

            1959'a uzandığımızda Demokrat Parti'de tabandan olmayan ama tavandan gelen bir değişim arzusu güçlü olmamakla beraber gayet güçlü bir yerden işitiliyor. Gatwick uçak kazasından sonra Londra'da tedavi gören Başbakan Adnan Menderes'in yurda dönüşü iktidar-muhalefet ilişkilerinde tansiyonu düşürür. Ancak Çankaya'dan Menderes'in bir kaç ay daha istirahat edip, başka bir ismin geçici olarak başbakanlığına getirilmesi Koraltan aracılığıyla Menderes'e bildirilir. Menderes, bozuntuya vermez. O hafta içerisinde bir kaç toplantı daha olur. Menderes, Mükerrem Sarol'un telkinleriyle bunun geçici değil bir genel başkanlık değişimi hamlesi olduğunu kabul ederek Çankaya ile ilişkilerini zedeler. Demokrat Parti, bir sene sonra 1960 darbesiyle devrileceği için üçüncü bir genel başkanının olmasını çok sonralarına saklayacaktır.

            Kapanan Demokrat Parti'nin siyasi mirasını üstlenen Adalet Partisi'nde ise 1964'ten 1980'e kadar aralıksız genel başkanlık görevini Süleyman Demirel sürdürdü. Siyasi yasakların kalkmasından sonra DYP Genel Başkanı oldu. 1993'te yedinci defa Başbakan oldu. Demirel'in siyasi hayatının 1971'de ve 1980'de bittiğini zannedenlere inat, ilk kez 1966'ta karşısına çıkan cumhurbaşkanlığı şansını 1993'te değerlendirdi. Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ani ölümünden sonra Dokuzuncu Cumhurbaşkanı seçildi. Demirel her ne kadar partisinin başından ayrılıp Çankaya'ya çıksa da ''yeter bıraksın'' söylemlerini işitmekten kurtulamadı. 2000 yılında görev süresi dolacaktı. 28 Şubat sürecinden kendisine cumhurbaşkanlığı çıkarmak isteyen bazı isimlere karşı hükümet, istikrar vurgusu yaparak 76 yaşındaki Demirel'in Çankaya'daki görev süresini uzatmak için yasa değişikliği hazırlıkları yaptı. Kamuoyu hazırlandı. Muhalefetin de desteğini almak için sık sık partileri kapatılan Milli Görüş temsilcilerine parti kapatmayı zorlaştıran hükümlerin de değişiklik paketinde olacağı bildirildi. İmzalar toplandı ve Meclis Genel Kurulu'na teklif getirildi. Teklif, hazırlanma sırasında imza atan milletvekillerinin çok altında bir oy alınca Demirel için aktif siyaset sona erdi. ''Güniz sokakta tavuk beslemem'' demeciyle aktif siyasete göz kırpan Demirel'e basın serzenişte bulundu. Görev süresinin uzatılması sırasında baba vurgusu yapan manşetlerin yerini, artık emekli ol söylemi aldı.

            Milli Görüş lider değişimi tartışmaları sonrası resmen bölünme yaşamadı ama ayrılık Fazilet Partisi'nin kapatılmasıyla resmileşti. Milli Nizam Partisi,  Milli Selamet Partisi ve Refah Parti'sinin liderliğini yıllarca üstlenen Necmettin Erbakan, Milli Görüş'ün simgesiydi. Refah Partisi'nin kapatılıp kendisine verilen beş yıl siyaset yasağının ardından, Fazilet Partisi'ne Cindoruk ve Tuna örneklerini hatırlatan bir isim genel başkan oldu. Erbakan'ın direktiflerini uygulayan bu isim Recai Kutan'dı. Fazilet Partisi'nin 2000 senesindeki kongresinde, Erbakan'a ve onun temsilcisi olan Kutan'a karşı yenilikçiler adı altında bir muhalefet sancağı açıldı. Abdullah Gül, başkanlığa aday oldu. Lider değiştirmeye alışık olmayan Milli Görüş'ün bu kongresi hayli gergin geçti. Kutan tekrar genel başkan olsa da yenilikçiler tavırlarını sürdürüp bir program çerçevesinde çalışmalarını derinleştirdiler. Fazilet Partisi de kapatılınca, Erbakan'ın çizgisinde kurulan Saadet Partisi'ne katılmayıp, AKP'yi kurdular. Erbakan ömrünün son yıllarında SP'nin liderliğini tekrar devraldı.

            İnönü, Ecevit, Demirel ve Erbakan, siyaset yaşamından emekliye ayrılmak gibi bir davranışı kolaylıkla göstermedikleri anlaşılıyor. Alparslan Türkeş'in bu liderlerden farklı olarak partisinin başında hayata veda etmesi ve günlük siyasi anlayışlar sonucu MHP'de bir ayrılığın yaşanmasına rağmen tabanda ''çekilsin'' söyleminin görülmemesi, bilakis vefatının ülkücü camiayı derinden sarsması onu ayrıcalıklı kılmaktadır. Türk siyasetinde liderlerin daha dinç yaşta vazifelerinden ayrılıp, emekli politikacı geleneğini başlatmamış olmaları akademi çevrelerince tezlere konu olacaktır.