DERSİM HAREKATI

Giriş

            Dersim bölgesi Fırat'ın doğduğu kesimin kuzeyinde bulunmaktadır. Güneyinde, Harput ile onu ayıran Fırat kolu, batısında sarp kayalıklar, kuzeyinde de dağlık alan bulunmaktadır. Bölge gerek coğrafi yapısı, gerekse merkeze uzaklığı nedeniyle merkezi otoritenin tam sağlanamadığı, ağalık tarzı feodal bağların kuvvetli olduğu bir yapıdaydı. Dersim’in iktisadi yönden geri kalmış olması bir yana feodal düzenin bütün unsurlarıyla cumhuriyetin ilk yıllarına değin sürmesi, bu bölgede devlet otoritesini tesis kılamamıştır.  Bu açıdan Osmanlı döneminde de bölgede pek çok ayaklanma yaşanmıştır. 1937 isyanı öncesi İçişleri bakanlarından Şükrü Kaya 1876 yılından beri bölgeye 11 askeri harekât düzenlendiğini; ancak bir çözüm sağlanamadığını belirterek, bölgenin bu alandaki geçmişini ortaya koyar.[1] Dersim ayaklanmaları olarak adlandırılan, bölgedeki isyanlar sonrası müteffişler gönderilmiş, bölgenin ıslahı için raporlar hazırlanmıştır.[2]

            Ermeni Tehciri sırasında da bazı Dersimli Alevi Zaza aşiretler, Dersim Ermenilerini Osmanlı hükümetine teslim etmeyi reddetmiş ve Ermeni kaynaklarına göre 20.000 ile 36.000 arası bir Ermeni nüfusunun tehcirden kaçmasına yardım etmiştir. Dersimlilerin 1915 Ermeni Tehciri sırasında takındıkları tutumla Birinci Dünya Savaşı içerisinde de Osmanlı hükümetine bağlılık göstermeme politikalarının devam etmiştir.[3]

            Bunun yanında Rus işgaline karşı Dersimliler, Osmanlı hükumeti ile bir anlaşma yaparak özerklik vaadi içinde savaşa katıldığı iddiaları vardır[4]. Osmanlı idaresinden aldıkları silah-mühimmatla, doğrudan Osmanlı ordusunun emrine girmeden Ruslara karşı durma karşılığında Dersimlilere serbest çarpışma tanınır.

             Ruslar geri çekildikten sonra Osmanlı idaresi tarafından Dersimlilere ve bu aşiretlere madalya ve hediyeler verilir. Seyit Rıza ise ayrıca ödüllendirilerek Erzincan'da "İl İdaresi Üyeliği"ne atanır. Dönemin Erzincan valilerinden Sabit Bey yazdığı bir mektupta Seyit Rıza ile ilgili olarak "şimdiye kadar bize din ve namusuyla hizmet etti" ifadesini kullanır.

             Dersim olaylarının meydana gelmesinde Dersim aşiretlerinin ve önde gelenlerin Ermeni Tehciri'nde Ermenileri kurtarmış olmalarının, Rus işgaline karşı kendilerine vaat edildiği iddia edilen özerklik durumları ile daha önceki Koçgiri İsyanı'nın etkisi olduğu düşünülmüştür.

            İsyancılar, Şeyh Hasan aşiretine mensup olan Abasan Aşireti reisi Seyit Rıza önderliğinde, askere gitmek ve vergi vermek istemeyen diğer aşiretlerce de desteklenenince yaklaşık 6.000 kişilik bir grup isyancılara katılmıştır.[5] Yukarıda değinildiği gibi 1920'lerin ikinci yarısından sonra Dersim bölgesini tanımaya yönelik pek çok rapor hazırlanmıştır.

            Özellikle Hamdi Bey'in 2 Şubat 1926 tarihli raporunda, "Dersim gittikçe Kürtleşiyor, mefkûreleşiyor, tehlike büyüyor. Dersim, hükumeti Cumhuriyet için bir çibandır. Bu çiban üzerinde kati bir ameliye ihtimalatı elimeyi önlemek, selameti memleket namına farzı ayindir" ifadesi vardır.[6]

            İsmet İnönü "Doğu raporları"nda "Erzincan beyleri Dersimlileri maraba adıyla çalıştırıyorlar. Bu bir nevi Erzincan beylerinin Kürt himayesine sığınmasıdır", Genel Müfettiş Cemal Bardakçı, "Dersim'deki huzursuzluğun sebebi açlıktır" tespitlerinde bulunmuşlardır.[7] İsmet İnönü bölgenin bir an önce Türkleştirilmesi gerektiğini vurgulamış, Erzincan'ın bir Kürt merkezi halini almasından duyulan endişeyi aktarmıştır.[8]   

            Raporlarda en çok üzerinde durulan noktalar ise, aşiretlerin birbiriyle olan ilişkileri, hangi aşiretin hangi dili konuştuğu, aşiret yapıları, Dersimlilerin gelenek ve görenekleri, aşiretlerin coğrafi sınırları ve nüfuzları, Dersim'in stratejik noktalarıdır. Bunlar üzerine raporlar sunulmuştur ve başarılı bir Dersim Harekâtı için gereken önlemler bu raporlarda tespit edilmiştir.[9]

            Dersim'in daha önce Koçgiri ve Şeyh Sait isyanlarındaki tutumu, Birinci Dünya Savaşı'ndaki hükümeti tanımaz tavrı nedeniyle, devlet buraya neşteri vurma kararında idi. 25 Aralık 1935 tarihinde, 2884 sayılı Tunceli Vilayeti'nin İdaresi Hakkında Kanun çıkarıldı  ve 4 Ocak 1936 tarihinde Dersim Vilayeti'nin adı Tunceli Vilayeti oldu.[10] Yasanın uygulanmaya başlamasıyla 1937 başlarında yeni olaylar çıktı. Bölgede güvenlik sağlanamadı ve hükümet otoritesi kurulamadı Ancak iki aşamalı harekattan sonra Dersim'deki sorunlar çözülmüş oldu.

 1. DERSİM İSYANININ NEDENLERİ

             Dersim İsyanının nedenleri birden çok faktörle açıklanabilir. Temel faktör bölgedeki sosyal ve siyasal yapıdır. Uzun yıllardan beri süre gelen aşiretler, devletten ayrı başına buyruk bir hareket içerisindedir. Pazar faaliyetlerinden evliliklere kadar bir çok hususta aşiret liderleri son karar veren mercidir. Feodal toplum yapısının devam etmesinde ayrıca bölgenin coğrafi olarak diğer yerleşim yerleriyle temasının kolay sağlanamaması da etkendir. Aşiret liderlerinin siyasi güçlerini merkezi otorite ile paylaşmaları gerek aşiret liderlerince gerek merkezi otoritece pratikte uygulanabilir bir şey değildi. Çünkü bu hem hükümet zaafiyeti anlamına gelecekti hem de aşiret liderleri tam yetkiyle bölgeye hakim olmak istedikleri için merkeze boyun eğme eğiliminde asla değillerdi. [11]

            Sosyo ekonomik koşullar böyle iken bir de dini faktör vardı. Dersimdeki isyanda her ne kadar Şeyh Sait ve Menemen Olayı gibi dini duyguların istismarıyla çıkan bir isyan hüviyetinde olmasa da dinin de rolü olmuştur. Bu rol, mezhepsel farklılığın kaşınmasıyla oluşmuştur. Dersimde Müzetil Hristiyanları ve Müzetile Müslümanları yaşamakta idi. Mezheplerin her ikisi de mensubu oldukları dinlerin ana mezheplerde tatbik edilen esaslarından farklıydı.  Bu nedenle aşiret liderleri sadece siyasi lider değil dini lider olarak ta aşiretlerini tesir altına alıyorlardı.[12]

            İsyanın nedenleri arasında sayılan bir diğer faktör Kürtçülüktür. Bu görüşü öne süren en önemli aktör 1937-1939 yılları arası Atatürk'ün de son başvekili olma sıfatını taşıyan Celal Bayar'dır.[13] Bayar bölgede bağımsız bir Kürt devletinin vücuda getirilmesi için çalışmalar olduğunu, çıkan isyanların siyaseten bir devlet maksadıyla çıktığını belirtmiştir.

            Bayar'ın görüşünün isabetliliği yıllar sonra ortaya çıkacak ve doğuda kurulan başka bir terör örgütü ile Türkiye'nin  güneydoğusunda yer alan topraklarının bir kısmını kopararak burada stalinist-marksist bir Kürt devletinin kurulması için terör faaliyetleri başlayacak, Türkiye bu mesele yüzünden milyarlarca dolar ve 40.000 üstünde yurttaşını kaybedecektir. Seyit Rıza'nın diğer devletlerle olan mektupları ve sığınma talebi şunu ortaya koymuştur ki bu isyan ayrıca dış destek almıştır.

            1.1. Dış Kışkırtmalar

            Dersim isyanında İngiltere, Fransa, Rusya ve Ermenilerin bağlantıları bulunmaktadır. İngiltere güneydoğuda Osmanlı Devleti'nin son yıllarından itibaren casusluk ve misyonerlik faaliyeti sürdürmektedir. Bu isyanda da isyanın takip edilmesinde daima temasta bulunmuştur. Asilerin kullandıkları silah ve mühimmatın Alman malı değil de İngiliz malı çıkması mühimdir.

            Çünkü Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki yıllardan o tarihe kadar orduda Alman malı silah ve mühimmat kullanılmakta idi. Piyade tüfeği Mauser firmasına aitti. Rusların Birinci Dünya Savaşı'nda bölgeye çok yaklaşması, Doğu Anadolu'nun neredeyse tamamına yakınını işgal etmesi de göz önüne alındığında Rus malı olan Moussant tüfeklerinin de bulunması kolay olsa gerekti. Ancak asilerin elinde İngiliz yapımı silahların çıkması, Şeyh Sait isyanından sonra, bu isyanda da İngilizlerin lojistik destek verdiğini kanıtlamaktadır. [14]

            İngiltere gibi Fransa da Dersim isyanıyla yakından ilgilenmiş, basını aracılığıyla isyanla ilgili gelişmeleri ülkesinde vatandaşlarına duyurmuştur. Türkiye'nin Hatay sorunu yüzünden Fransa ile karşı karşıya kaldığı bu tarihlerde Dersim isyanının çıkması Fransa'nın işine gelmektedir. Çünkü Fransa Suriye'den ayrılırken plesibit yapmayı vaat etmiş, olası bir plesibit ile Hatay Türkiye'ye katılma yada müstakil bir Türk devleti olma ihtimali yüksek olduğundan, mandadan ayrılacağı sırada bu vaadinden çark etmeye başlamıştı. Bölgenin Türk devletine kazandırılmasın için Atatürk'ün askeri bir operasyondan dahi çekinmediği biliniyordu.

            Ancak Nazi Almanyası'nın Orta Doğu'da güç kazanmaya başladığı evrede İngiltere, Fransa'yla araya girerek Hatay meselesi yüzünden Türkiye'nin desteğini kaybetmek istemiyordu. Bu çıkarımlarla Fransa, Dersim isyanında sadece izleyen bir devlet olmakla yetinmiş, ancak kendisine gönderilen asiler tarafından yazılan mektupları Türkiye ile paylaşmıştır.

            Ermeni komitacıların isyan sırasında Dersim'de bir kaç kişiden ibaret olsa da bulundukları anlaşılmıştır.[15] Rusların da Seyit Rıza ile temas kurdukları yapılan yargılamalarda ortaya çıkan başka bir gerçektir. Birinci Dünya Savaşı'nda Süryani ve Ermeniler ile temas kuran ABD ise Dersim isyanı sırasında herhangi aktif bir rol oynamamıştır.

 2. 1937 DERSİM İSYANI

            1937 Nisanı ayında Rızan, Haydaran, Yusufan, Kureyşan, Abbasuşağı, Bahtiyaruşağı Aşiretlerinin reisleri ve Seyit Rıza bir araya gelerek hükümetin ıslah programının askeri kuvvetle sürdürülmeyeceği kanaatine vardılar.[16]Hükümete bir ültimatom verdiler. Asker toplama ve vergi toplama işlerini hükümet gerçekleştirmeyecek, karakol kurmayacak, pazar faaliyetlerine karışmayacak, adliye mahkeme ihtidas etmeyecekti.

            Abbasan Aşireti’nin liderliğinde 24 Mart 1937 tarihinde Sin Karakolu’na saldırı düzenlediler.  Oy yıl Atatürk Singeç Köprüsü'nün açılışını yapmak üzere Dersim'e gelecekti. Bu köprünün bir ucunda güvenliği sağlamak amacıyla bir askeri karakol bulunuyordu. İsmail Hakkı adlı bir teğmen'in komutasındaki bu karakol saldırıya uğrayan karakoldu.. Karakol yakıldı ve 33 askerin tümü öldürüldü. 27 Mart 1937 tarihinde Tunceli-Erzincan yolundaki bir köprü Haydaran ve Demanan aşiretleri tarafından yakıldı.

             Diğer Türk Birlikleri ile bağlantı kurulmasın diye Dersimli gruplar tarafından bölgenin telefon hatları kesildi. Jandarma birliklerine pusu kurulur. Pax bucağı karakoluna baskın düzenlendi. Seyit Rıza bizzat Sin Karakolu'nun da basılması için asi milislere emir verildi Bölgedeki 9. Seyyar Jandarma Taburu'na da baskın düzenlenir. Kendi vatandaşlarından kurulu düzensiz gerilla kuvvetlerine karşı savaşmak üzere eğitilmemiş ve bu yönde bir hazırlığı olmayan askeri kuvvetler kendilerini korumakta zaafiyet içine düştüler. Birçok askeri birlik basılarak askerler öldürülür ve yaralanır. Asiler Mazgirt Köprüsü'nü tahrip ederler Bu tarihten tam bir ay sonrasına kadar karakoluna tacizler devam etmiş ve bunun sonucunda hükümet sert tedbirler almaya yönelmiştir.[17]

            Saldırılar sonunda Dördüncü Genel Müfettişlik bir rapor hazırlamıştır. Rapordan anlaşıldığına göre isyan tüm hızıyla sürmüştür. Mazgirt ve Pertek köprüleri yakılmaya kalkışılmış, Hozat'ın kuzeyine taciz saldırıları olmuş, Kırgın ve Kureyşan aşiretleri de isyana katılmıştır. İsyanın büyümesi sonunda askeri harekat kararı alınmış, hükümet konuyu meclise getirmiştir. Hükümetin konuyu meclise getirmeden önce isyanla ilgili haberler gazetede yer almamaktadır. Meclis görüşmelerinden sonra gazeteler isyan haberini vermeye başlamışlardır.[18] Basının isyan ile ilgili tutumu sert kamuoyunu yönlendirici olmuştur. İsmet Paşa meclis konuşmasında isyanın her halukarda bastırılacağını ve alınan ıslahat kararının muhakkak uygulanacağını açıklamıştır.

3. DERSİM  HAREKATLARI ve İSYANIN BASTIRILMASI

             Bakanlar Kurulu'nun kararından sonra 1937 yılında isyanın bastırılması için Birinci Dersin Harekatı başlamıştır. General Abdullah Alpdoğan komutasında yapılan ilk operasyonlarda bir türlü netice alınamadı. Bunun üzerine asi kuvvetlerin moral kazandığı görüldü. İlk önce 30.000 kişilik üç tümen ile harekat düzenleyen Alpdoğan'ın kuvvetleri takviye edildi ve üç kolordu  - mevcudiyet 50.000 - haline getirildi. Alpdoğan tekrar taarruza geçti, ancak coğrafyanın zorluğunu kendi avantajına çeviren asileri yine etkisiz hale getiremedi. Bunun sonucunda bir hava saldırısı gerektiği kararı verildi. Sabiha Gökçen davet edildi. Sabiha Gökçen Hava Kuvvetleri'nden oluşturan üç uçaklık filo ile saldırıya geçti. İsyancıların saklandığı Laş mevkisi ve kural mezrası bombalandı.  Hava saldırısı asilerin moralini bozmak dışında askeri bir netice vermedi.[19] Bunda en önemli etken, Türk Hava Kuvvetleri'nde dönemin pike yapan Stuka uçakları gibi yüksek saldırı gücü uçaklarının bulunmayışı idi.  Asilerin teslim olması için bu sefer Türkçe, Osmanlıca ve Kürtçe bildiriler hazırlandı. Uçaklar bu bildirileri attılar. Munzur çayı hedef gösterilmeksizin obüs toplarıyla bombalandı.

            Bombalamaların ardından piyadeler, isyan mahalline girmeye başladı. 13 Eylül 1937'de Seyit Rıza tutuklandı. Yargılamalar derhal başladı ve 15 Kasım 1937'de tamamlandı. Aralarında Seyit Rıza'nın da bulunduğu 11 kişi hakkında idam cezası verildi. Yaş haddinden dolayı dört kişinin idam cezası ömür boyu hapse çevrildi. Ertesi gün, Elazığ'da bulunan Umumi Müfettişliğe nakledildi ve 15 - 18 Kasım 1937 tarihleri arasında Seyit Rıza ve Halvori gözeleri'nde toplantı yapan 6 kişi idam edildi. Çok sayıda ayaklanmacı değişik hapis cezalarına çarptırıldı. Seyit Rıza, Resik Hüseyin, Seyit Hüseyin, Fındık Ağa, Hasan Ağa, Kureyşanlı Hasan, Ali Ağa idam edilen isimlerdir. [20]

            17 Kasım 1937 günü Atatürk, Diyarbakır'dan Elazığ'a geldi. Oradan Hozat'a geçerek Murat nehri üstündeki Singeç köprüsünü açtı.[21] Akşam halkevi müsameresine katılıp geceyi orada geçirdi. Seyit Rıza'nın idam edilmesinden sonra da kıpırtıların devam etmesi nedeniyle üç Dersim harekatı daha yapıldı. Başbakan Celal Bayar döneminde 2 Ocak -7 Ağustos  1938 tarihleri arası geniş kapsamlı İkinci Dersim Harekatı başladı. Bu harekat sırasında Atatürk hastalığı ve Hatay sorunu ile meşgul olduğundan mesele ile doğrudan ilgilenmedi. 7-17 Ağustos'ta geniş üçüncü harekât başladı ve Dersim coğrafyasında bulunan mağaralar asilerden temizlendi.  Yılsonunda son harekât da düzenlendi. Muhsin Batur da pilot olarak yer alan bir başka şahsiyettir. 3. Orduya bağlı birlikler, bölgeyi üç numaraya ayırarak aşamalı olarak asayişi sağladılar. Dersim'den önemli bir nüfus yurdun çeşitli yerlerine sevk edildi ve Dersim boşaltıldı. Yerlerine Türk aşiretlerinin yerleştirilme çalışmalarına başlandı.

            1 Kasım 1938'de TBMM açılışında Atatürk ilerleyen hastalığı nedeniyle katılamadı. Onun nutkunu da okuyan Celal Bayar konuşmanın kendisini ilgilendiren kısmında, Dersim'deki isyanın sona erdiğini, devlet düzeninin sağlandığını haydutluk olaylarının önüne geçildiğini açıkladı. [22]

            SONUÇ

            Gerçekleşen askeri harekatlar sonucunda Dersim bölgesinde uzun yıllardan  süregelen feodal yapı tarihe karıştı. Asayiş sağlandı. Şehrin adı Tunceli olduğu defaatle vurgulandı. Bölgede yaşayan aşiretlere mensup insanlar yurdun farklı noktalarına yerleştirildi. Bu tedbirlerle Dersim sorunu halledildi. Munzur nehrinin civarında ve zeylan mevkisinde sert askeri uygulamalar yıllar sonra ülke kamuoyunda çeşitli kesimlerin tepkileri ile tekrar gündeme geldi.

            Harekâttan siyasi sorumluluk tek parti dönemine yüklendi. Ancak özellikle ikinci ve ondan sonraki harekâtlarda Başbakan olan Celal Bayar'ın daha sonra DP'yi kuran isim olması göz ardı edilerek, mesele bir CHP uygulaması gibi siyasetin demagojisine sürüldü. Atatürk'ün de bilgisi dışında o dönem harekâtın uygulanabilirliği sorgulanmadan bütün siyasi sorumluluğun CHP'ye yüklenilmesindeki sıhhatsizlik, Dersim isyanı ile ilgili yapılan derin çalışmalarda belirmiştir.

                Ayrıca, harekât sırasında bürokrat olarak bulunan İhsan Sabri Çağlayangil'in hatıraları ile Nuri Dersimi'nin hatıraları da önemli bir yer tutmaktadır. Ancak polemikleri sona erdirmek bir yana, suçlayıcı dilin kullanıldığı, sağlıklı, sağlaması yapılması mümkün olmayan veriler içermesi, bu hatıraların güvenilirliğini düşürmüştür. Bu nedenle bu kısa çalışmada bilhassa Nuri Dersimi'nin hatıralarından istifade edilmemiştir.

            Türkiye Cumhuriyeti, henüz 15. yılını doldurmadığı bir evrede başlayan isyanı tenkil ile çözmesi tartışılmayacak bir noktadadır. Herhangi nazariyat farklılığının ehemmiyeti bulunmamaktadır. Dersim isyanında kullanılan sert askeri metot,  uzun yıllar boyu giderilemeyen bir sorunu çözmekle kalmamış, tepeden aşağıya devlet otoritesinin kurulmasını da sağlamıştır.

Kaynakça

a) Kitap

AKGÜL, Suat, Dersim İsyanları ve Seyit Rıza, Berikan Yayınevi, Ankara 2001.

ALPAT, İnönü, 1920'den Günümüze Kürt Sorunu - Solun Milli Meselesi, Su Yayınları, İstanbul 2012.

BARAN, Taha, 1937-1938 Yılları Arasında Basında Dersim, İletişim Yayınları, İstanbul 2014.

BAYAR, Celal, Şark Raporu, Kaynak Yayınları, İstanbul 2011.

ÇALIŞLAR, İzzettin, Dersim Raporu, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001.

GOLOĞLU, Mahmut, Tek Partili Cumhuriyet, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2011.

KABACALI, Alpay, Tarihimizde Kürtler ve Ayaklanmaları, Cem Yayınevi, İstanbul 1990.

MAZICI, Nurşen, Celal Bayar Başbakanlık Dönemi (1937-1939), Der Yayınları, 1996.

ÖZTÜRK, Saygı, İsmet Paşa'nın Kürt Raporu, Doğan Kitap, İstanbul 2006.

b) Makale

DOĞAN, Tuğba, 'Arşiv Belgelerine Göre 1937-1938 Dersim İsyanı', History Studies, c.4/1, (2012), s.157-169.

 

 



[1]  Saygı Öztürk, İsmet Paşa'nın Kürt Raporu, Doğan Kitap, İstanbul 2006, s.55

[2] Suat Akgül, Dersim İsyanları ve Seyit Rıza, Berikan Yayınevi, Ankara 2001, s.71.

[3] Alpay Kabacalı, Tarihimizde Kürtler ve Ayaklanmaları, Cem Yayınevi, İstanbul 1990, s.112.

[4] Nuri Dersimi'nin hatıralarından istifade edilmesi, kaynağın güvenirliliği açısından tereddütle yaklaşılmıştır.

[5] Akgül, a.g.e. s.77

[6] A.g.e. s.77

[7] Celal Bayar, Şark Raporu, Kaynak Yayınları, İstanbul 2011, s.53.

[8] Öztürk, a.g.e. s.59.

[9] İnönü Alpağut, 1920'den Günümüze Kürt Sorunu - Solun Milli Meselesi, Su Yayınları, İstanbul 2012, s.58

[10] A.g.e. s.124.

[11] Akgül,a.g.e. s.82.

[12] İzzettin Çalışlar, Dersim Raporu, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001, s.91-92.

[13] Nurşen Mazıcı, Celal Bayar Başbakanlık Dönemi (1937-1939), Der Yayınları, 1996, s.98.

[14] Mahmut Goloğlu, Tek Partili Cumhuriyet, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2011, s.198.

[15]  Akgül, a.g.e. s.83.

[16] Tuğba Doğan, Arşiv Belgelerine Göre 1937-1938 Dersim İsyanı', History Studies, c.4/1, (2012), s.158

[17] A.g.m. s.160

[18] Taha Baran, 1937-1938 Yılları Arasında Basında Dersim, İletişim Yayınları, İstanbul 2014, s.45.

[19] Doğan, a.g.m. s.161.

[20] Akgül, a.g.e. s.88.

[21] Doğan, a.g.m. s.163

[22] Mazıcı, a.g.e. s.117.

 

(Gencay Dergisi Aralık 2016 tarihli sayısında yayınlanmıştır)