Türkiye’de Darbe Olgusu

Türkiye’de darbe bir şekilde hep gündemde kalmayı başarıyor. 1950lerin sonlarında basında başlayan darbe tartışmaları, 1960, 1971 ve 1980 yıllarında tarihe düşüldü. 1998 bambaşka bir biçimde ortaya çıktı. Son yıllarda darbe hep adliye koridorlarında ve cezaevlerinde dolaşırken basın yine tartışmaların ötesine çıktı. Darbeler, darbe girişimleri, darbe dedikoduları ve darbe tartışmaları. Şimdi gündemde hep kendine yer bulan bu olguya bakalım.
Bir ülkede meşru hükümetin zor kullanılarak devrilmesine darbe denir. Darbelerin belli başlı özelliklerini iyi analiz etmemiz gerekir. Çünkü sosyal bilimlerdeki kavramların iç içe geçme durumunun ötesinde kimi zaman darbeler belirli odak noktaları tarafından devrim ya da ihtilal kelimeleri ile tanımlandırılmaktadır.
Hâlbuki bu iki kavram esas itibari ile darbelerden farklıdır. İhtilal, tabandan tavana doğru gelişen, halkın iktidarı eylem yoluyla değiştirdiği, zor kullandığı, fiziksel müdahalede bulunduğu süreçtir.[1]Darbe ise meşru hükümetin silahlı kuvvet unsuru ile değiştirilmesidir.
Darbenin kelime anlamına bakacak olursak Fransızca kökenine inmemiz gerekir.Coupd’état[2] (kudeta[3]) kelimesi hükümet darbesi anlamına gelerek içerik yönünden dilimizdeki ihtilal kelimesine benzemektedir. Devlet organına karşı ancak devlet organından bağımsız tabandan gelen hareket olarak dilimize çevrilmiştir. Ancak bu kelime kavram olarak hükümet darbesi olarak siyasi literatürde yer alsa da ülkemizde meydana gelen hükümet darbeleri için Fransızca bir kelime daha bulunmaktadır.Coupd’état militiare, askeri darbe olarak çevrilmektedir. Askeri darbe, emir komuta zincirinde ya da bazı grupların silah kullanarak hükümeti değiştirmesidir. Türkiye’de şu ana kadar gerçekleşen darbelerin tamamında ordu yer almaktadır. 27 Mayıs 1960′ta ordu içerisinde cuntaların birleşerek oluşturduğu Milli Birlik Komitesi, 12 Eylül 1980′de emir komuta zincirinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin zirvesindeki kuvvet komutanlarının yer aldığı Milli Güvenlik Konseyi askeri darbeyi gerçekleştirmiştir. Bu iki darbeyi tanımlarken hem askeri darbe hem hükümet darbesi kavramları kullanılmaktadır.
Darbelerin özelliklerini ele alarak bu olgunun tanımına devam edelim. Darbeciler harekete geçtikleri andan itibaren anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmişlerdir.[4] Öncelikle radyo ve televizyon vb. iletişim araçlarına, telefon, elektrik, doğalgaz santrallerine el konur. Mevcut hükümetin üyeleri tutuklanır ya da harekât sırasında öldürülür. Darbenin başarısız sonuçlanması sonucunda ise umumiyetle teşebbüs edenler hayatlarını kaybeder.
Geride bırakılan 20. yüzyılda darbeler, Güney Amerika’da Şili, Arjantin ve Bolivya’da, Avrupa’da Türkiye ve Yunanistan’da[5], Asya’da Birmanya, Pakistan, Suriye ve Irak’ta, Afrika’da Mısır[6], Libya ve Sudan’da görülmüştür.[7] Elbette bu sıralamanın dışarısında kalan ülkeler de vardır.
            Darbeler ve Türk Demokrasisi           
Türkiye’de darbe olgusu diğer ülkelerden farklı olarak tezahür etmektedir.  Darbeciler ülkenin tehlike altında olduğunu ileri sürerek müdahaleye hukuki bir dayanak arayışına yönelmişlerdir. Askerlikte bir kaide olan vaziyetten vazife çıkarma[8] anlayışını vurgulayarak, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinde yer alan, ‘Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.’ hükmünü gerekçe göstermişlerdir.[9]
Türkiye’nin demokratikleşme süreci henüz yüz yaşını doldurmamıştır. Parti hayatı her ne kadar II. Meşrutiyet ile başlamışsa da çeşitli kesintiler göstermiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk’ün sağlığında iki defa çok partili hayat girişiminde bulunulmuş ancak muvaffak olunamamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Türkiye’de tek parti tek lider modeli iktidardadır. Savaşın sonunda gerek iç dinamikler gerekse dünya konjonktürünün şartları altında Türkiye tekrar demokratikleşme sürecine girmiştir. Önce 1945 senesinde müteahhit Nuri Demirağ[10] tarafından Milli Kalkınma Partisi kurulmuştur. Ancak bu partinin hem kamuoyunda hem de siyasi otorite tarafından bir muhalefet partisi hüviyeti bulmamasından dolayı demokratikleşme sürecindeki esas başlangıç 7 Ocak 1946 yılında Demokrat Parti’nin kurulması olarak kabul edilir.
Demokrasi geleneğinin Türkiye’deki serüveni böyle iken darbe geleneği 19. asra uzanmaktadır. Silah zoruyla yönetimin değiştirilmesi yönünde ilk teşebbüs hazırlıkları 14 Eylül 1859′da yapılan bir ihbarla ortaya çıkmıştır. Padişah Abdülmecid’in suikast ile tahttan indirilip yerine Abdülaziz’in geçirilmesinin planlandığı iddiasındaki girişimin failleri Kuleli Askeri Lisesi’nde yargılanmışlardır. Yargılamanın Kuleli Askeri Lisesi’de olmasından dolayı ‘Kuleli Vakası’ olarak tarihe kaydolmuştur.[11] Ortaya çıkan darbe örgütünde yüksek rütbeli subaylar, ulema üyeleri ve gençler bulunmuştur. Tarihçilerin genel kanısı hareketin Tanzimat’a bir tepki olarak geliştiğidir.[12]Teşebbüsün ötesine geçerek neticelenen ilk darbe ise 30 Mayıs 1876 günü gerçekleşen Abdülaziz darbesidir.[13] Padişah Abdülaziz’in indirilerek yerine V. Murat’ı tahtta çıkaran darbeye, Mithat Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa, İstanbul ordusu komutanı Refik Paşa, Harbiye Mektebi Nazırı Süleyman Paşa, Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi ve Harbiye Mektebi öğrencileri katılmıştır. Darbe günü Süleyman Paşa, Harbiye Mektebi öğrencileri ile, Refik Paşa da Gümüşsuyu ve Taşkışla’daki kıtalar ile Dolmabahçe Sarayı’nı kuşattı. Abdülaziz tahttan indirilip bir kayıkla Feriye sarayına kapatıldı. 4 Haziran günü sabık padişah bilekleri kesilmiş ölü olarak bulundu. İntihar ettiği açıklansa da her iki bileğinin kesilmesi teknik olarak intiharı imkânsız kıldığından yapılan araştırmalar cinayet sonucunu ortaya çıkmıştır. [14]
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra ilk defa partili yaşamın başladığını daha önce vurgulamıştık. Bir hükümet darbesi de bu dönemde gerçekleşmiştir. I. Balkan Savaşı’nın yenilgisinin kaynaşmaları üzerine meşrutiyetin ilanının en önemli aktörlerinden Enver Bey, İttihat ve Terakki üyeleri ile hükümet merkezi olan Bab-ı Ali’ye yürümüş ve toplantı halindeki sadareti basmıştır.[15] Harbiye Nazırı Müşir Nazım Paşa, Sadaret ve Harbiye Nazırlığı yaverleri öldürülmüş, Enver Bey Sadrazam Mehmet Kamil Paşa’ya silah doğrultarak istifaya mecbur kılmıştır. Bab-ı Ali baskınının sonucunda İttihat ve Terakki iktidarı eline almış ve dikta yöntemlerini uygulamıştır.[16]
Cumhuriyet evresine geçtiğimizde Mustafa Kemal Paşa’ya karşı girişilen İzmir suikastını bir hükümet darbesi teşebbüsü olarak ele almak mümkündür.[17]Suikast girişiminin ardından gelen yargılama süreci, İttihatçıların tasfiyesi ile sonuçlanmıştır.[18]
Cumhuriyet döneminde çok partili hayata geçildikten on yıl sonra 27 Mayıs 1960′da Milli Birlik Komitesi, iktidarda bulunan Demokrat Parti’yi devirmiştir.  Darbeye hukuki zemin oluşturma kaygısıyla – hukuki normlarda geçerliliği daima tartışma konusu olan-[19]Yassıada mahkemeleri kurulmuştur. Mahkeme sonunda sabık Başbakan Adnan Menderes, sabık Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve sabık Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edilmiştir. 27 Mayıs’tan sonra yapılan seçim neticelerinden memnun kalınmaması üzerine (!) 21 Ekim tarihinde Silahlı Kuvvetler Birliği (MBK’nin yerini almıştı) bir protokol imzalayıp müdahale kararı alsa da daha sonra İnönü’nün Başbakan, Gürsel’in de Cumhurbaşkanı olmasının garantiye alınması karşılığında müdahaleden vazgeçmiştir.
27 Mayıs’ın artçı sarsıntıları olarak nitelendirilen Aydemir cuntası (Talat Aydemir) 22 Şubat 1962′de ve 21 Mayıs 1963′de iki girişimde bulunmuş, birinci girişim sonunda Aydemir emekliye ayrılıp hakkında soruşturma açılmazken ikinci girişimi sonunda yargılanıp arkadaşı Fethi Gürcan ile idam edilmiştir.
27 Mayıs darbesinin ardılı olarak bir müdahale de 1969 senesinde DP’lilerin affı için Adalet Partisi’nin kanun teklifini meclise getirmesi ile başlamıştır. Dönemin TBMM Başkanı Ferruh Bozbeyli, Başbakan Süleyman Demirel’e, af tasarısına karşı ordudaki kaynaşmalardan haberdar etmiştir.[20] Akabinde Demirel ile Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay arasında geçen görüşmede, tasarı geri alınmaz ise ordunun yönetime el koyacağı hususu ele alınmıştır. 21 Mayıs 1969 günü af tasarısı yine Adalet Partili milletvekillerince geri çekilmiştir.[21] Bu girişimde ordu, istediğini elde ederek müdahaleden vazgeçmiştir.
12 Mart 1971′de Kuvvet Komutanları, daha önce Baasçı bir darbe hazırlığı[22] yaptırmış iseler de, o gün Genelkurmay Başkanı’nın da imzaladığı muhtırayı TBMM’ye vererek Başbakan Süleyman Demirel’i istifa ettirerek yerine Nihat Erim hükumetini kerhen kurdurmuştur. [23]Parlamentonun açık kalmasına rağmen ordu idareyi fiilen ele almıştır.
12 Eylül 1980′de Kuvvet Komutanları ve Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren, emir komuta zincirinde askeri bir darbe ile ülke idaresine el koymuştur.[24]Ülkedeki tırmanan şiddete son vermek maksadıyla harekâtın yapıldığı duyurulmuştur. [25]Darbenin ardından kişisel özgürlükler ve kamu hürriyetinde ciddi kısıtlamaları içeren 1982 Anayasası hazırlanarak kabul edilmiştir.[26]
28 Şubat 1998′de[27] toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nun ardından dört aylık zaman zarfında hükümetin istifa etmesi, ‘post modern darbe’ olarak tanımlanmıştır.[28]

 

 
 
[1]Sosyal Bilimler El Sözlüğü,”İhtilal”, Alfa Yayınları, s. 263.
[2] https://www.fransizcasozluk.gen.tr/sozluk.php?word=h%FCk%FCmet+darbesi
[3] Hayal ürünü bir ülkede yer alan darbeyi öyküselleştirerek 12 Eylül 1980 darbesinin yayın yasaklarını aşan aynı isimde bir roman bulunmaktadır; Cüneyt Arcayürek, ‘Ku-de-ta’, Bilgi Yayınevi, Ankara 1989.
[4] Türk Ceza Kanununun değiştirilmeden önce 146/1maddesi unsurunca suç teşkil etmektedir.
[5]Bkz: Richard Clogg, Modern Yunanistan Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul 1997.
[6]Bkz: Zeynep Güler, Süveyş’in Batısında Arap Milliyetçiliği – Mısır ve Nasırcılık, Yeni Hayat Kütüphanesi, İstanbul 2004.
[7]Bkz: Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım Yayınevi, İstanbul 2004.
[8] Hayati Tek, Darbeler ve Türk Basını, Bilge Oğuz Yayınları, İstanbul 2006, s.16; bknz: Orhan Erkanlı, Anılar Sorunlar Sorumlular, Baha Matbaası, İstanbul 1972.
[9] İlgili madde için bkz: https://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/1044.html
[10] Bkz: Fatih M. Dervişoğlu, Nuri Demirağ, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2011.
[11]Bkz: Uluğ İğdemir, Kuleli Vakası, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2009.
[12] Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002, s.598.
[13] Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi,c. VII, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2003, s. 102-111.
[14]Bkz: Raif Karadağ, Muhteşem İmparatorluğu Yıkanlar, Berikan Yayınları, Ankara 2001; Ziya Nur Aksan, Darbe Kurbanı Abdülaziz Han,Ötüken Neşriyat, İstanbul 2003; Yılmaz Öztuna, Bir Darbenin Anatomisi Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2008.
[15] Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa, c.II, Remzi Kitabevi, İstanbul 1971, s. 379-385.
[16] Carter v. Fındley, Modern Türkiye Tarihi, Timaş Yayınları, İstanbul 2011, s.198; FerozAhmad, İttihat ve Terakki 1908-1914, Kaynak Yayınları, İstanbul 2007, s. 148; Örsan Öymen, Bir İhtilal Daha Var, Milliyet Yayınları, İstanbul 1986, s.17.
[17] Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, c.III, Remzi Kitabevi, İstanbul 2003, s.255-256.
[18]Bkz: Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri, Ayraç Yayınları, İstanbul 2008; Vahdettin Engin,Hesaplaşma, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2011; Sümer Kılıç, İzmir Suikastı, İddianame ve Kazım Karabekir’in Savunması, Emre Yayınları, İstanbul 1994.
[19]Bkz: Nazlı Ilıcak, 27 Mayıs Yargılanıyor, Kervan Yayınları, İstanbul 1975.
[20] Ferruh Bozbeyli, Yalnız Demokrat, Timaş Yayınları, İstanbul 2009, s.171-176.
[21] Ümit Cizre Sakallıoğlu, AP-Ordu İlişkileri, İletişim Yayınları, İstanbul 1993, s. 80.
[22]Bkz: Ertuğrul Alatlı, Belgeleriyle 9 Mart 1971 Anti Parlamentarist-Baasçı Darbe Girişimi, Alfa Kitabevi, İstanbul 2002.
[23] Mehmet Ali Birand, 12 Mart, İmge Kitabevi, İstanbul 2008, s. 229-231.
[24]Feroz Ahmad, Modern Türkiye’nin Oluşumu, Kaynak Yayınları, İstanbul 2008, s.230;Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, c.V, Bilgi Yayınevi, Ankara 2002, s. 406; Kemal H. Karpat, Kısa Türkiye Tarihi, Timaş Yayınları, İstanbul 2012, s.210-217; Tevfik Çavdar,Türkiye’nin Demokrasi Tarihi, c.II, İmge Kitabevi, İstanbul 2008, s.263;
[25] Darbenin meşruluğu için yapılan propaganda yayını, bkz: 12 Eylül Öncesi ve Sonrası, haz. MGK Sekreterliği, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1981.
[26] Kenan Evren, Kenan Evren’in Anıları, c.III, Milliyet Yayınları, İstanbul 1990, s.253-254; Fındley, a.g.e, s.354; ayrıca Anayasanın son değişiklerle tam metni; https://www.anayasa.gen.tr/1982ay.htm
[27] Bu toplantıda imzaya açılan sonuç bildirgesini Kemal H. Karpat, ‘muhtıra’ olarak değerlendirmektedir. Karpat, a.g.e. s.237.
[28]Emre Kongar, Demokrasimizle Yüzleşmek, Remzi Kitabevi, İstanbul 2007, s.233-236; ayrıca bkz: Mehmet Ali Birand, ‘Son Darbe – 28 Şubat’, Doğan Kitap, İstanbul 2012
www.sozkonusu.net te yayınlanmıştır.