Türkiye’nin Erken Seçimleri

 

 
 

561580a2f018fb6340d60ed3

Gencay Dergisi’nin 2013 Ekim sayısında ilk defa huzurunuza çıkmıştık. İki seneyi doldurmanın verdiği mutluluk ile kaleme sarılıyoruz. Sizlerle Gencay’da buluşmamıza, davetiyle vesile olan ed. Burçin Öner’e ikinci yıl dönümünde bir kez de buradan teşekkür ederim.
Türkiye, 1 Kasım 2015 itibari ile bir erken seçime gidiyor. Kasım ayındaki erken seçimin tarihimizde başka bir örneği mevcut değildir. Bir çok erken seçim kararı alınıp sandığa gidilmesine rağmen Kasım ayındaki seçimi farklı kılan husus, seçim kararında yatmaktadır. Geçmişte koalisyon pazarlığı sorunları ile karşı karşıya kalındığı halde bazen kerhen destekli azınlık hükümetleri bazen geniş mutabakatlı cephe hükümetleri ile tıkanıklıkların aşıldığı görülmektedir. Bazen de pazarlıklarda taraf olanlar siyasetin doğal aktörleri değildir. Örneğin, cumhuriyet tarihimizde ilk koalisyon hükümetinin nasıl kurulduğunu sorusunu dair yine Gencay’da yayınladığımız -ilerleyen zamanda da www.sozkonusu.net’e taşıdığımız-  ‘İlk Koalisyon Müzakereleri (!)’ başlıklı yazımızda yanıtlamıştık. Yazının hudutlarını genişletmeden gelelim 1 Kasım seçimlerine. Olağan tarihinde yapılan seçimler sonrası anayasanın belirttiği sürede hükümet kurulamadı.  Cumhurbaşkanı sandığa götürme yetkisini kullanarak meseleyi seçmene teslim etti.Başka bir örneği olmayan bu erken seçimle biz de bu ay tarihimizdeki erken seçimleri nedenleri ve sonuçlarıyla hatırlayalım.
İlk erken seçimimiz, aynı zamanda ilk tek dereceli seçim olma özelliğini de taşıyor. Evet. 21 Temmuz 1946 seçimleri. Uygulanan seçim kanunu, açık oy/gizli tasnif, sandık kaçırmalar vs gibi figürleri barındıran 1946 seçimleri aynı zamanda bir erken seçimdir. Seçimler için belirlenen tarih 1947′dir. Ancak 7 Ocak 1946′da kurulan Demokrat Parti’nin, ciddi teşkilatlanma çalışmasını gerçekleştiremeden, yıllar sonra beliren alternatif olma özelliğinin de tesiri ile halktan yoğun kabul gördü ve katılımlar oldu. İktidar, zamanın aleyhine işleyeceğini fark ederek seçimleri bir yıl öne aldı. Planlanan baskın, bir noktada amacına da ulaştı. DP, o dönem ki meclis aritmetiğinde tek başına iktidar olmayı garantileyecek kadar vekil adayı dahi çıkaramadı. 18 İlde seçimlere giremedi. Ancak değindiğimiz gibi yaşanan hadiseler, erken -hatta baskın- seçim özelliğini arka plana itti.
İkinci erken seçimimiz 1946′nın rövanşı gibidir. 1957′de seçimlere bir sene kala, ekonomik göstergelerin kötüleşmesi, İspat Hakkı, Sarol Formülü,  6-7 Eylül Olayları gibi iktidardaki DP’nin  kan kaybettiği gelişmelerin yaşanması, erken seçim kararı aldırttı. 1946′daki gibi baskın niteliği olan 1957 seçimlerinden önce çıkan bir kanun ise seçimlerin belki de kaderiyle oynadı. İsmet İnönü’nün Heybeliada’daki yazlığında bir araya gelen muhalefet parti liderleri -CHP, HP, CMP- bir blok halinde seçime girmeyi müzakere ediyorlardı. Uzun görüşmeler, liste pazarlıkları aşamasına gelmişti ki, DP, seçim kanununda yaptığı bir değişiklikle bu bloğu kesti. Partilerin ittifak kurmasını yasal olarak engelledi. 1957 seçimlerinde DP %47 oyda kalırken muhalefet blok halinde girebilmiş olsaydı %53 orana ulaşabilir ve iktidarı değiştirebilirdi. Bu arada 27 Mayıs 1960 darbesi gerçekleşmeseydi 1961 senesindeki seçimleri DP’nin kaybedeceğine ilişkin bir çok görüş vardır. Darbe olduktan sonra seçim yılında bir kayma olmadı. Seçimler 1961 yılında yapıldı.
Bir baskın niteliğinde erken seçime gitme girişimi ise bambaşka sonucun yolunu açmıştır. 1974 yılında CHP, MSP ile koalisyon kurdu. Koalisyon ortaklarının taban tabana zıt görüşlerine rağmen Kıbrıs Barış Harekatı ülkeyi kısa süreli de olsa kenetledi. Kıbrıs Barış Harekatı’nın siyasi getirisini kazanmak ve tek başına iktidar olmak için harekatın neticelenmesinden bir süre sonra CHP hükümeti bozdu ve seçime gitme niyetini belli etti. Ancak mecliste erken seçim kararını aldıracak sayıda sandalyeye sahip değildi.Bu atmosferde gidilecek sandıktan çok güçlü çıkacağı tahmin ediliyordu. Süleyman Demirel’in Adalet Partisi, CHP’nin bu manevrasını boşa çıkardı. MHP, MSP ve CGP’yi yanına alarak Birinci Milliyetçi Cephe Hükümetini kurdu. Ülke erken seçime gitmedi ama değişik bir koalisyon yapısı ile tanıştı. Ara seçimlerin anayasadaki hususlarla sıkça olduğu 70ler, 12 Eylül 1980 ile kapanırken, üçüncü erken seçim kararı, yasaklar açısından 12 Eylül 1980 ile hesaplaşma anlamına gelen bir günde alındı.
12 Temmuz 1987 günü, 12 Eylül yönetiminin 1970lerdeki liderlere koyduğu siyasi yasakların referandumu yapıldı. Yasakların kaldırılması yönündeki evet oyları, hayır oylarından sadece 75.066 oy fazlaydı. %00.16′ya karşılık gelen bu sonuçların açıklanmasından hemen önce, daha oylama yapılırken iktidardaki ANAP, 1988 seçimlerinin 1987′de yapılacağını duyurdu. 29 Kasım 1987′de Türkiye, üçüncü defa erken seçime gitti. Baraj sisteminin uygulanmasından dolayı yasakların kalkmasına rağmen parlamentoya 12 Eylül öncesinden sadece Demirel girebildi.
Dördüncü defa erken seçim kararında yine ANAP iktidarda idi ama partinin kurucusu Özal, Başbakan değil, Cumhurbaşkanıydı.Özal, 1989′da Çankaya’ya çıkarken, o sene yerel seçimlerdeki bozgunu unutmamıştı. 1992 sonbaharında yapılacak olan seçimler öncesi, Merkez Bankasının kemer sıkma politikasının zorunlu olduğunu paylaştı. Ekonomik zorlukların iktidarı daha da yıpratmasından korumak için 1991 sonbaharına seçim takvimi alındı. Siyasi tarihimizin reklam, siyasal iletişim vb konularında bir çok ilke sahne olan 1991 seçimleri ile ANAP iktidarı DYP’ye devretti. 1990larda Türkiye’nin seçimleri daima ”erken” oldu.
1993′de Özal’ın ani ölümü sonrası Demirel Çankaya’ya çıktı. DYP Genel Başkanlığına, dolayısıyla Başbakanlığa Tansu Çiller geldi. Parti içi sorunlar, yolsuzluk iddiaları, asayiş ve terör sorunları ile çok kısa zamanda yıpranan DYP-CHP koalisyonu nihayetinde dağıldı. 1991de Demirel, koalisyonu kurarken ortağı olan SHP, CHP ile birleşmiş, Çiller’in koalisyon ortağı ilk aylarda Murat Karayalçın iken daha sonra Deniz Baykal olmuştu. Koalisyonun bozulmasından sonra DYP azınlık hükümeti için güvenoyu alamadı. CHP ve DYP, erken seçime gitme şartıyla koalisyonu kurdular ve 1995′in yıl sonunda erken seçimlere gidildi.
1995 erken seçimlerinden Refah Partisi’nin birinci çıkması, 28 Şubat süreci olarak siyaset literatürümüze girmiş dönemi başlattı. Evvela, RP’nin hükümet olmaması yönündeki baskılarla ANAP-DYP koalisyonu denendi. Güven oylamasındaki usulsüzlükle bu koalisyon bir daha denenmemecesine yıkıldı. Yerine kurulan RP-DYP koalisyonu, ”post-modern darbe” olarak tanımlanan 28 Şubat 1997′deki MGK toplantısı ile istifaya zorlandı. Refah Partisi, iktidardan uzaklaştırıp kapatılırken ANAP-DSP-DTP koalisyonu kuruldu. Ancak yolsuzluk ve ihalelere fesat karıştırma iddiaları, devlet gemisinin dümenine,  erken seçime götürme göreviyle DSP azınlık hükümetini getirdi.
1999 erken seçimlerinin sonuç değerlendirmesi yapıldığında,  DSP azınlık hükümeti döneminde teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın getirilmesinin ve merkez partilerinin yıpranmasının tesiri görülmektedir. DSP-MHP-ANAP koalisyonu 1999 Marmara ve Düzce depremleri 2000 ve 2001 ekonomik krizleri gibi olağanüstü koşullarda görev yaptı. Başbakan Ecevit’in ilerleyen yaşı ile sağlık durumunun bozulması, DSP içinde hizipçiliğin yayılması sonunda yedinci erken seçim kararını aldırtan koalisyon ortağı MHP oldu. 3 Kasım 2002′de yapılan seçimlerle CHP ve AKP dışındaki partiler parlamento dışı kaldı.  1987′den 2002′ye kadar yapılan seçimlerin tamamının erken seçim olması siyaset tarihimizin 90lardaki belirgin motifleri arasında yer aldı.
(Gencay Dergisi’nde yayınlanmıştır)